ADANA TUFANBEYLİ İLÇESİ TANITIMI - Yedinci Gün

Güncel haber sitesi,son dakika haberlerinden haberiniz olsun

Son Dakika Haberleri

16 Kasım 2014 Pazar

ADANA TUFANBEYLİ İLÇESİ TANITIMI

Doğusunda Kahramanmaraş (Göksun ilçesi), batısında Kayseri ili (Develi ve Tomarza ilçeleri), güneyinde Saimbeyli, kuzeyinde ise Kayseri (Sarız ilçesi) bulunur. Yüzölçümü 964 m2, nüfus yoğunluğu yaklaşık 25 kişi/km2'dir. Coğrafi yapısı itibariyle bağlı olduğu Adana ve komşu illere çok uzaktır. Adana'ya 196, Kayseri'ye 178 ve Kahramanmaraş'a 160 km uzaklıktadır. Rakım 1474 m civarındadır. Kayseri'yle ekonomik ilişkisi vardır. Ekonomik olarak Kozan ve Kayseri'ye bağlıdır.
Tarihçe Tufanbeyli ilçesi sınırları içerisinde kalan Comona (Şar Köyü)'nın tarih sahnesinde önemli yeri vardır. İlçedeki en önemli tarihi kalıntıların bulunduğu Şar Köyü'nde Roma, Bizans ve Hitit dönemlerine ait kalıntılar bulunmaktadır. Bunlardan ayakta olanlardan bazıları Ala Kapı, Kırık Kilise ve Antik Tiyatrodur. Tufanbeyli Hitit döneminin önemli merkezlerinden biridir. Kizzuwatna Krallığınin en önemli merkezlerinden olan Comona o dönem için dini bir devlet niteliğindeydi. iç işlerinde bağımsız dış işlerinde ise Hitit Krallığına bağlı olan bu dini gücü olan devlet döneminde önemli olaylar cereyan etmiştir. Hitit Kralları insanlar üzerindeki etkisini yükseltmek için Kizzuwatna Krallığından kızlarla evlenirler ve bu dini gücü kullanırlardı. Tarihin ilk yazılı anlaşması olan Kadeş anlaşması Hitit Kralı III.Hattuşili, Mısır Firavunu II.Ramses ve Hitit Kralının eşi (Kizzuwatna Kralının kızı- Puduhepa) arasında imza edilmiştir. Buradan hareketle Tufanbeyli ve çevresinin tarihteki önemli yeri bir kez daha ön plana çıkmaktadır. Kraliçe Puduhepa: Puduhepa, çok ilginç bir şahsiyettir. Hititlerde babaerkil toplum sistemi, gerçi araştırmalara göre, Hattiler'den etkilenerek onlardan aldıkları Tawanannalık (anakraliçe) sistemiyle yumuşamaya başlamıştı, ancak Puduhepa Hitit Ülkesine kadın eşitliğini ve haklarını getiren Kizzuwatnalı bir rahip kızıydı. III.Hattusili Kades Savaşı dönüşünde Lawazantiya'ya gelmiş ve Puduhepa ile evlenmiştir. Araştırmalara göre, Puduhepa kurnaz bir kadındır ve bir süre sonra kralın tüm işleriyle ilgilenen ihtiraslı biri olacaktır. III.Hattusili'nin bu evliliği yapmasında bazı politik çıkarlarının olduğu konusunda görüşler vardır. Puduhepa'nın en dikkat çekici özelliklerinden birisi, Hattusa'da kralın üzerinde kurduğu siyasi otoridedir. Birçok konuda, özellikle de, devlet işlerinde kocasını hypokondiac yapmış ve onu bir kenara iterek tüm işlerle kendisi ilgilenmiştir. Her konuda söz sahibidir; yolsuzluk davalarına bakmak, doktor atamak, fal baktırmak, tanrılara adaklar sunmak, diğer ülkelerle yazışmak gibi bütün konular onun tekeline girmiştir. 16 yıl sonra bir devlet anlaşmasına mühür basan tek kraliçe de Puduhepa'dır. Puduhepa'nın imza attığı bu andlaşma Kadeş andlaşmasıdır. Bu andlaşmadan sonra, Mısırla ilişkilerin geliştirilmesinde kraliçenin çabaları yadsınamaz. Coğrafya Nur Dağları'nın devamı olan Binboğa dağları ve Batı Toroslar'ın devamı olan Tahtalı dağları arasında kalmış, engebeli ve kırık bir arazi yapısına sahip yüksek bir plato görünümündedir. 3000 metrenin üzerine çıkan yükseklikler vardır. Tufanbeyli'ye ulaşım güneyden Obruk beli geçidi, doğudan Kan geçidi, batıdan Gezbeli geçidi ile sağlanır. Seyhan nehri'nin bir kolu olan Göksu ırmağı ilçenin yakınından geçer ve ilçe topraklarını kuzeyden güneye ikiye böler. İlçe iklim bakımından karasal iklim yapısına sahiptir. Yazlar sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçer. Bitki örtüsü yönünden fakirdir. İlçenin kuzeyinde kalan dağlık bölgelerde çam, sedir, köknar ve ardıç ormanları bulunur. Ekilebilir arazi ilçenin güneyinde ve güneydoğusunda daha çoktur. Nüfus İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; 1 belde, 29 köy ve 3 mahalleden oluşmaktadır. 1958 yılına kadar Höketçe adıyla Saimbeyli'ye bağlı bucakken "Mağara" adıyla ilçe olmuş, 1965'te Çukurova bölgesi Kuvay-i Milliye komutanlarından Aydınoğlu Osman Tufan Bey'in adına izatefen bugünkü adını almıştır. Yıl Toplam Şehir Kır 1970[2] 22.919 3.960 18.959 1975[3] 23.050 4.314 18.736 1980[4] 23.862 5.044 18.818 1985[5] 25.611 6.004 19.607 1990[6] 22.672 5.663 17.009 2000[7] 20.171 5.332 14.839 2007[8] 18.279 5.292 12.987 2008[9] 19.045 5.638 13.407 2009[10] 18.768 5.512 13.256 2010[11] 18.072 5.376 12.696 2011[12] 17.481 5.469 12.012 2012[13] 17.546 5.742 11.804 2013[14] 18.234 18.234 - Sağlık İlçede 2004 yılında hizmete giren Tufanbeyli Devlet Hastanesi toplumun sağlık ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Şimdiki sağlık ocağı ise Toplum Sağlığı Merkezine dönüşecektir. Tufanbeyli Devlet Hastanesi'nde 4924 sayılı kanuna göre çalışan sözleşmeli devlet memurları bugüne kadar Tufanbeyli Devlet Hastanesi'ne birçok kez takdir kazandırmıştır. 2009 yılında 2 dahiliye 1 kadın doğum 1 aile hekimi ve bir diş tabibi, acil serviste ise 4 pratisyen hekim görev yapmaktadır. Yaşam Tufanbeyli halkı geçimini çoğunlukla çiftçilikle sürdürmektedir. İlçede küçük çapta ticaret olsa da bu iç bir ticaret olup tarım ürünleri dışında üretilip dışarıya satılan fazlaca kalem yoktur. İlçe nüfusu son dönemlerle özellikle Adana ve Kayseri'ye iş sebebiyle göç vermiştir. Düğünler tüm halkın katılımıyla güzel bir ortamda geçer. 3 gün süren düğünün 1. günü güvey evinde öğle yemeğinin verilmesi ve akşam ev önünde davulların çalınması ve misafirlerin oyunlarıyla başlar. Bu oyunlarda kızlar ve erkekler tek tek ya da gruplar halinde çıkıp oynarlar. Bunun yanı sıra önemli bir oyun şeklide halaylardır. Halaylarda 10 kişi ve üzeri kadınlı erkekli topluluk birlikte figürleri icra ederler. bu oyunlardan bazıları Kırıkhan, Malatya, Adana üçayağıdır (üçayak). Daha çok erkekler arasında oynanan sinsin de bu oyunlardan biridir. 2. gün sabah güvey evinde çalınan düğün kınacının kız evine gitmesiyle devam eder. Kınacı gelinliği kız evine kadar götürür. kınacı (oğlan evinin toplanıp kalabalık bir şekilde kız evine gitmesidir) kız evine gittikten sonra o akşam kız evinde ya da halka açık bir alanda Kına Merasimi yapılır ve geline kına yakılır. o gece saat 00:00'a kadar düğün devam eder. sabah oğlan evinde davullar çalmaya başlar ve öğleden sonra 15:00 civarları oğlan evi araçlarla konvoy oluşturarak kız evine gider. buradan gelin alınır ve kısa bir ilçe turu atıldıktan sonra oğlan evine gelin iner. bu şekilde düğün merasimi tamamlanmış olur. Yaşam içerisindeki önemli ayrıntılardan biride cenaze durumlarında öne çıkar. Tüm halk cenaze evinde toplanır. Cenaze defnedildikten sonra yakın akrabalar 3 gün bu evde kalır ve cenaze sahiplerini yalnız bırakmaz. 3.gün öğle namazından sonra mehrumun hayrına bir yemek verilir. 7. gün yine mehrumun hayrına bir yemek verilir. bu iş 40. ve 52. günde de tekrar edilir. bu süre zarfında dualar ve sureler okunmak suretiyle mehrumun ve tüm insanların adına Allah'tan yardım istenir. Kur'an-ı Kerim'den okunan sureler ile hem aile efradının hem de yakınlarının teskin edilmesi de sağlanmış olur. Taziye için gelen herkes mutlaka Kur'an okutarak günahların affı için Allah'a sığınır. KÜREBELİ YAYLASI Tufanbeyli halkı eskiden beri hayvancılıkla da uğraşmaktadır. yaz geldiğinde özellikle hayvanlarının daha rahat beslenmesi için yaylaya göç ederler. Tufanbeyli halkının yaylası kürebelidir. Yazları aileler (hala hayvancılıkla uğraşanların bir bölümü) Kürebeli yaylasına çıkar ve burada tüm yazı geçirirler. doğasının güzelliği ile bir cennet harikasıdır kürebeli. 1500-1800 rakım arasında yazın sıcaklığından uzak, göl kenarında tatlı bir yaşamdır kürebeli hayatı. Tarım İlçede buğday, şekerpancarı, fasulye, nohut, patates üretimi çoğunluğu oluşturmaktadır. Son yıllarda meyvecilik içinde adımlar atılmaktadır. Su kaynakları açısından zengin olmasına rağmen kullanım yönünden zayıftır. Köyleri Tufanbeyli ilçesine bağlı 30 adet köy bulunmaktadır. Bu köyler sırasıyla Akçal, Akpınar, Ayvat, Bolatpınar, Bozgüney (kasaba), Çatalçam, Çukurkışla, Damlalı, Demiroluk, Doğanbeyli, Doğanlı, Elemanlı, Evci, Fatmakuyu, Hanyeri, İğdebel, Karsavuran, Güzelim, Kayapınar, Kayarcık, Kirazlıyurt, Koçcağız, Ortaköy, Pekmezli, Pınarlar (hastane), Şarköy (Comana), Taşpınar, Tozlu, Yeşilova, Yamanlı Köyleridir. İstiklal
Bilindiği gibi BOZOK Türklerinin yoğun olduğu bölge Yozgat'tır. Yıl 1800'ler. Bu toplum, yani Yapalaklılar o yerin belli ailelerindendir. Osmanlı döneminde, bilindiği gibi bazı beyler, beylikler var idi. Çapanoğlu da o yörenin beyidir. “Onun dediği dedik” olmasına rağmen, Yapalaklılar, beye ara sıra karşı çıkarlar. Çapanoğlu zeki insan. Bu durumu duymasına, bilmesine rağmen duymamazlıktan, bilmemezlikten gelir. Günler öyle gelip geçer. Çapanoğlu Beyliği'nde karakucak güreşleri gelenekseldir. Yılda birkaç defa düzenlenen güreş festivalinin birini izlemeye gelen Çapanoğlu, kız kardeşini de beraberinde getirir. Başpehlivanlığa soyunan Yapalaklı genç, aynı zamanda öz bir ifadeyle erkek güzeli. Rakiplerine göz açtırmaz. Başı, diğer deyimle şalvarı alan bu gence Çapanoğlu'nun kız kardeşi âşık olur. Meydanda tur atarken kaş göz işaretiyle bir nevi anlaşırlar. Daha sonra zaman zaman görüşürler. Bunu öğrenen Çapanoğlu işi hiddet ve şiddete dönüştürmek üzeredir. Durumu anlayan genç, kızı kaçırır, durumu da, kabile büyüklerine arz eder. Enine boyuna müzakere ve hasbihal yaparlar. Alınan karar Yozgat'tan göçmek. Çünkü Çapanoğlu, bundan böyle bu kabileyi kesin kes rahat bırakmayacaktır. Bu düşünceyle topluca hazırlanıp bir gece yola çıkarlar. Konalga olarak Sivas'ın Çelikhan Ovası'nı seçmişler ve çadırları da kurmuşlardır. Yozgat'tan kaçtıklarını öğrenen Çapanoğlu bir grup süvari askerini peşlerine gönderir ve sözü geçen ovada bulurlar. Kızı vermesi teklifini reddeden Yapalaklı'lar, ister istemez savaşa girerler. Ve bu ansızın girdikleri savaşı kazanırlar. Sağ kalan birkaç asker dönüp durumu Çapanoğlu'na arz ederler. Çapanoğlu derhal yeniden bir grup silahşör asker hazırlayıp kız kardeşini kaçıran Yapalaklı'ların üzerine tekrar gönderir. Orada, O, harp hazırlığı yaparken, Yapalaklı'ların söz sahipleri yine bir toplantı yaparlar. Bölünerek kaçmaya karar verirler. Bir grup Kırşehir'e, bir grup Hatay bölgesine, bir grup Gaziantep bölgesine, bir grup da Elbistan ovasının Çoğluhan (Çavlıhan) yakınına göçüp çadırları kurarlar. Kaçırılan kız Elbistan grubundadır. Çapanoğlu'nun silahlandırdığı seçkin asker; avcının tavşan izi sürmesi misali; Sivas Kangal, Gürün, Darende üzerinden Elbistan'a, akabinde de Çoğluhan'a gelirler. Kabile reisi Koca Süleyman'dır. Buluşur, konuşur, kızı vermesini teklif ederler. O da, bazı şartlar dairesinde kızı verebileceğini söyler. Çapanoğlu'nun askeri bekleye, yorgundur dinlenedursun. Koca Süleyman; “Harp hiledir” formülünü kafasına koyar. Kadın elbisesi giydirerek bir grup silahşörünü, çadırın kadınlarıymış gibi içeri geçmelerini sağlar. Daha sonra her içeri geçenin boyunlarını vurdurur. Tuzağa düşürüldüklerini anlayan birkaç asker atlarına binip kaçmayı başarırlar. Yozgat'ın yolunu tutan askerler Çapanoğlu'na durumu bildirirler. Çileden çıkan Çapanoğlu, kendisi de başlarında kalabalık bir asker grubuyla Elbistan ovasına gelir. Ünlü Avşar beyi Dadaloğlu'nu da beraberinde getirir. Bu arada, Koca Süleyman, grubunun aile reisleriyle bir toplantı daha yapar. Tekrar bölünmeyi uygun bulurlar. Bir grup Adana'nın Tufanbeyli ilçesine, bir grup Göksun'a, bir kısmı da Yapalak'ın batı kuzey bölgesi Kayapınar yakınında Karataş gediği mevkiine çadırı kurup yerleşirler. Tabiî, bu yerleşme, Çapanoğlu hazırlanıp gelinceye kadar gerçekleşir. Şimdiki Yapalak'ın yeri ise bataklıktır. Çoğluhan'a gelen Çapanoğlu hasımlarını bulamayınca aramaya başlar. Kayapınar semtinde konakladıklarını öğrenip üzerlerine yürür. Dadaloğlu o gece rüyasında; yeşil sarıklı şahıslar görür. İçlerinden birine; “Nereye gidiyorsunuz?” diye sorar. O da; “Bizimkiler zor durumdalarmış, onlara yardıma gidiyoruz” cevabını verir. Ertesi gün gördüğü rüyayı Çapanoğlu'na anlatır ve iyiye alâmet olmadığı yorumunda da bulunur. Buna rağmen Çapanoğlu hiç mi hiç aldırış etmez. Bunun üzerine Dadaloğlu, isyan eder; “Bu tutumunuz çok yanlış” deyip Çapanoğlu grubundan ayrılır. Tespitini yaptıkları Karataş mevkiindeki çadırlara baskın yaparak, Yapalaklılarla tekrar savaşa giren Çapanoğlu bu harpte de hezimete uğrar. Bu yenilgi üzerine Çapanoğlu'nun mahiyetinde olan, rüyasını da anlamazlıktan gelerek yenilgiye uğramasından etkilenen ve bu lüzumsuz savaşlardan hiç mi hiç hoşlanmayan Dadaloğlu, savaşı da izledikten sonra aşağıdaki şiiri, diğer deyimle destanı yazar, böylece durum da noktalanmış olur. Gelin ey ağalar yiğit tartalım; Görek, göz mizanı kime ağıyor!.. Mevlâm doğrulara zeval vermesin Yine Bozoklular göğe ağıyor. Nisbetle mi geldin pehlivanoğlu? Sandın Beyazıt'ın kolları bağlı Y apalaklı derler cidası dağlı Silkip silkip kargısını sağıyor. Karataş gediği bir düzgün ova Çekmiş bayrağını dikmişler dağa Kılıncına yüğrük İsmail Ağa Çalıp çalıp dallarını eğiyor. Hacapti(1), orduya koydu bir yankı Bu asker içinde bulunmaz dengi İnanın ağalar danıştı, geldi, Söz dinlemez Çapanoğlu uyuyor. Kaçma Çapanoğlu edilsin savaş Askeri ardında hep verdin beleş Sızlaşır yaralar bin oldu üleş Karamidi (2) çalıp çalıp savıyor. Hasan ağa dersen yiğitler bendi Hacapti orduya koydu bir yangı İnanman ağalar kendidir kendi Dönüp dönüp gölgesini kovuyor. Ömer ağayı dersen badeden içer Sesini duyanlar akşamdan kaçar Girgin devler gibi köpüğün saçar, Sanarsın havadan yağmur yağıyor. Aşığım da der ki giyme karayı Pehlivan olanlar açtı arayı Canik ovası mı sandın burayı Seyfilerim top top olmuş kovuyor. Yüce dağ başını bürüdü duman Bozoklu çağrışır; "el aman aman!." Salman poyraz olmuş süvari saman Dayanılmaz zorlu zorlu dövüyor. Dadaloğlu der ki edelim cengi Çağrıştı aç kurtlar hep geri döndü Kurtlar ile kuşlar seyreder cengi Sarı aslan işte kuyruk dövüyor. Kaynak:DADALOĞLU (1):Hacı Abdi (2):Yapalak'ta Midiler Ailesi 3.Tufanbeyli Hacı BİRER


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Post Bottom Ad

Pages